Maarif Soruşturması / Deneme
Maarif Nazırlarımızdan Emrullah Beyefendi de susmanızı istiyordu en çok. “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim.” derken… Herkes sussun diye eğitimle ilgili yazıyorum. Herkes sussun ben de bunu yazdıktan sonra susayım olur mu?İnsan kendini bilmezden evvel kendi dışındakilere maruz bırakılır. Objelerin çılgın dünyasına derin dalış yapan süjemiz kendine dair bir dalış gerçekleştiremeden Tanrı’nın zili çalar ve ders sona erer. Öylesine ontolojik temelsizliğe sahiptir ki mekteplerimiz… Bu cümle sert girdi. Bir misalle anlatayım. Hava moleküllerine çarparak koşan tâlibin hava moleküllerini araması misalindeki gibi bir ontolojik temelsizlik. Aslında derya içre olup deryadan habersiz olan balıklar diyecektim ama örneğim süjeden olsun diye tâlibi seçtim. Neyse. Kendine dair birtakım farkındalıklarla mektebe gelen tâlib idare ediliyor olmanın verdiği sınırlılıkla ve maarifin önlenemeyen tekdüze mizacıyla bunları da yitirir. Biriciklik giderse ne kalır bizden dünyaya?Duvardaki tabloya baktırarak yorum gücü kazandırdığımız tâlibden gelecek soruya da hazırlıklıyız. Bu tablonun fırçası kime ait diye sorulduğu zaman tarihsel üslubumuz karanlık dönem diyecek, biyolojik üslubumuz yalnızca tablonun objeleriyle ilgileniyorum diyecek. Bu soruya cevap vermediğinden değil, bu soruyu susturduğundan dolayı kabahatlidir maarif. Bu soruyu daha kışkırtıcı hale getirmediği için kabahatlidir.Benlik algısı düşük olan tâlibe yaşamın keyifli yanları anlatılır garip. Yani yine objelerden tat alması istenir. Oysa benlik’de problem vardır “ben” soruşturulmalıdır, “ben” farkedilmelidir. Yaranın üzerini çiçekle kapatmak yaranın ızdırabını bir süre unutturur belki, peki incinen çiçeğe ızdırabını kim unutturacak? Bundan mütevellit susalım biraz. Dinleyelim kendimizi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder